Ahlak Eğitiminin Ruhsal Yönü

A. Ferhan Oğuzkan

ÖZ

Şimdiye kadar, davranışı oluşturan amaçlar ve sonuçların niteliği yani davranışın "ne olduğu" üzerinde durmuş bulunuyoruz. Fakat davranışın belli bir metodu ve ruhsal bir yönü, yani "nasıl"lığı da vardır. Davranış, toplumsal sonuçların gerçekleşmesi ve toplumsal örgünün (yapının) korunması biçiminde düşünülebileceği gibi bir kimse'nin tavırları ve tipik eğitilimleri olarak da düşünülebilir. Davranış, bireysel bir edim, kişisel bir eylem biçimi olarak düşünüldüğü zaman bu bizi ahlakın toplamsal yönünden ruhsal yönüne götürür. Herşeyden önce, her türlü davranışın kaynağında sonuç olarak ve kesinlikle doğuştan gelen güdülerin ve içtepilerin yer aldığı görülür. Neye başvuracağımızı ve neyi berkiteceğimizi bilmek için bu güdülerin ve içtepilerin neler olduğunu, çocuk gelişiminin her belirli basamağında bunlardan hangilerinin etkili olduğunu bilmemiz gerekir. Bu ilkenin dikkate alınmayışı, ahlaki davranışı mekanik bir taklit durumuna sokar. Ne var ki bu taklit, dışla ilgili ve özü bireyden yoksun olduğundan, merkezinde birey bulunmadığından ahlak bakımından ölü kalacaktır. Halbuki, belirtiler, göstergeler ve önerilerimizi elde edebilmemiz için çocuğu incelememiz gerekir. Bir çocuğun az çok kendiliğinden meydana gelen (spontane) eylemleri, eğitimcinin göstereceği çabaların da bunlara uyması gereken ahlak kalıpları olarak düşünülemez. Böyle bir tutum sadece çocuğun şımartılmasıyla sonuçlanır; fakat bunlar yorumlanması gereken belirtiler, belli doğrultularda tepki gösterilmesini gerektiren uyaranlar, biçim bakımından değişikliğe uğramakla birlikte geleceğe ilişkin ahlâkî davranışın ve karakterin tek önemli unsuru olan gereçlerdir.

Creative Commons License
Bu çalışma Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.